top of page

           Eğer benim gibi bir İtalya aşığıysanız Milano alışık olduğunuz İtalya şehirlerinden daha adım atar atmaz biraz daha farklı gelecek size. Evet o cıvıltılı insan dolu dar sokaklara çok fazla rastlanmıyor Milano’da. Biraz daha elit bir kesim, daha tenha ve geniş sokaklar mevcut.

Martın ilk haftası yaptığımız 3 günlük Milano seyahatimiz bana o farklı fakat güzel İtalya şehrini çok sevdirdi. Kısıtlı zamanımıza bir de Como Gölü’nü sıkıştırdık ki biraz huzur arıyorsanız görülmeye en değer yerlerden biri oldu benim için.

Pegasus’un biraz azizliğine uğrayarak 1,5 saat rötarlı bir uçuşla Bergamo Havalimanına iniş yaptıktan sonra havalimanın içinden 5€ karşılığı 45 dakikada şehir merkezine giden shuttlelar için bilet alabiliyorsunuz. Kısa tatillerde en çok dikkat ettiğim şey otel-merkez yakınlığı, bu yüzden de merkezi yerlere tercihen yürüme mesafesi ya da metroyla en fazla birkaç durak oteller tercihim oluyor. Yine öyle bir otel olan Repubblica’da bulunan İbis Hotel Milano Centro’dan yaptırdık rezervasyonumuzu. Milano Centrale Train Station’a 10dk yürüme mesafesinde oldukça güzel bir otel. Gecelik 65€ civarı kahvaltı dahil + 4€ şehir vergisi ödüyoruz. Milano'dan dönüşümüz ise Malpensa Havalimanın'dan, buraya ulaşım yine Centrale'den shuttle ile yapılabiliyor. Yaklaşık 45 süren bir yolculuk oluyor.

         Milano’da ulaşım çok kolay. Metro hattını çözmek haritayı gördükten sonra birkaç dakikanızı alıyor.

Turistik yerlere ulaşım çok basit hemen hepsi aynı çevrede ayrıca şehir de zaten çok büyük değil.

Otelden 7€ karşılığı aldığımız Milanocard+ 24 saat geçerli metro bileti bize bazı yerlerde indirim ve sağlıyor. Milanocardları sitesinden ya da MTP Office başlığı olan gişelerden alabilirsiniz. 24, 48, 72 saat seçenekleri mevcut.

Mutlaka görülmesi gereken yerler bence şöyle;

  • Duomo di Milano

  • Galleria Vittorio Emanuele

  • Leonardo da Vinci Meydanı ve La Scala Tiyatrosu

  • The Middle Finger J

  • Sforzasa Castle

  • Parco Sempione – Arch of Peace

  • Corso Buenos Aires

  • Science Museum of Da Vinci

  • Brera

  • Navigli

  • Como Gölü

 

Duomo di Milano

Giriş ücreti: 2€

Teras merdivenle: ekstra 8€

Teras asansörle: ekstra 13€

Milano Katedrali gezilecek yerler denince akla ilk gelen yer. Mükemmel Gotik mimarisi insanı ilk görüşte adeta büyülüyor. Dışı kadar içi de mükemmel. 11.700m² alanıyla Avrupa’ın 4. Büyük katedrali olan katedralin yapına 1386 yılında başlanmış ve tamamlanması tam 500 yıl sürmüş. Pazar günleri giderseniz ayini uzaktan da olsa seyretmek çok etkileyici. Rivayete göre katedralin üst kısmında sürekli devam eden küçük bir inşaat görüntüsü var. Bunun nedeni ise, anlaşmaya göre yapının inşaatı bitince yapı tüm dünyaya armağan edilecek olması. İtalyanlar bu nedenle yapının inşaatını sürekli devam ettirmekteymiş. Ama ne kadarı doğrudur bilinmez.  Duomo’nun terasına merdiven ya da asansör ile çıkmak mümkün. Buradan şehri kuş bakışı izlemek terasın mimari detayları arasında büyüleniyorsunuz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Galleria Vittorio Emanuele

Milano herkesin bildiği gibi alış verişin ve modanın kalbinin attığı şehir. Duomo’dan çıkınca hemen sağda görkemli girişiyle dünyanın en eski AVMlerinden biri tarafından karşılanıyorsunuz. Binaların üst kısımlarında bulunan mozaikleri incelemek için ortada bir dürbün bile mevcut. Dört koridorunun kesiştiği noktada, cam kubbenin tam altında; zemine boğa figürlü bir mozaik işlenmiştir. Bu boğanın üzerine topuğunuzukoyup kendi etrafınızda üç kere dönünce bereket getireceğine inananlar var. Prada, Versace, Louis Vuitton içerideki mağazalardan bir kaçı.  Alış veriş yapacak bütçeniz olmasa bile dükkanlara girip çıkın ve o atmosferi mutlaka yaşayın derim. Galleria’nın hemen yan tarafında ise Milano’nun en güzel lezzetleri mevcut. Spontini alışılmış İtalyan pizzasından farklı olarak oldukça kalın, hem göze, hem mideye hem de uygun fiyatıyla cebe hitap ediyor. Kapıdaki kuyruğa ise sakın şaşırmayın, inanın niye beklediklerine hak vereceksiniz. Luini ise tarihi mekanlardan, Panzerotti’si meşhur bu fırının. Calzoneye benzeyen fakat daha lezzetli bir hamurla yapılmış mozeralla ve domates soslu bir hamur çeşidi. Burada da kapı önünde her daim sıra mevcut ama bu sizi sakın yıldırmasın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leonardo da Vinci Meydanı ve La Scala Tiyatrosu

Galleria aslında Duomo’dan La Scala geçiş tüneli olarak yapılmış en başta. Yani bu pasajı geçtiğinizde direkt olarak Da Vinci Meydanına çıkıyorsunuz ki dünyaca ünlü La Scala Tiyatrosu da bu meydanda bulunuyor. Meydanın tam ortasında iste Da Vinci’nin görkemli bir heykeli karşılıyor sizi.  La Scala’da gösteri izlemek için çok önceden online olarak biletinizi almanız gerek. Fakat sadece atmosferini solusam yeter diyorsanız sadece bilet alarak içini gezebilirsiniz. Biz vaktimiz kısıtlı olduğu için burayı pas geçtik.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

The Middle Finger

11 metre boyundaki mermerden yapılma bu sıradışı heykel Maurizio Cattelan tarafından Milano Borsa binasının önüne bir mesaj(!) amacıyla yapılmış. Maurizio Cattelan heykel hakkında verdiği bir röportajda, finans dünyasına duyulan sevginin bir göstergesi olduğunu ve özellikle de hayal gücünü tasvir eden bir eser olduğunu belirtiyor. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sforzasa Castle

Hmen karşısında bütün tasarımlarını çok sevdiğim ve mutlaka göz atmanızı önerdiğim 'Tiger' mağazası bulunan Dante Cafe kısa bir mola verip karşılıklı mağaza ve cafelerin sıralandığı Via Dante boyunca yürüdükten sonra girişin önünde büyük süs havuzuyla sizi Sforzasa Kalesi karşılıyor. Sforza ailesinin, ilk Milano dükü Francesco Sfroza tarafından 15. YY’da yaptırılmıştır bu kale. Daha sonra ise Milano yönetecilerinin ikameti olmuş. İçerde yoğunluklu olarak Michelangelo olmak üzere pek çok eser mevcut. Hatta bir söylentiye göre A.C. Milan’a transfer olduğunda David ve Victoria Beckham kendilerine göre ev bulamayınca bu şatoda oturmak için izin istemişler fakat olumsuz yanıt almışlar nedense (!). 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Parco Sempione – Arch of Peace

Sforzasa’dan çıktığınızda doğruca Sempione Parkı’nın içine girmiş oluyorsunuz. İçinde küçük bir göl, Arena ve en sonunda ise Arch of Peace (Barış Kemeri) mevcut. Simplon Kapısı olarak bilinen bu kapı Milano’nun şehir kapısı olarak geçiyor. Eğer biraz vaktiniz bolsa şehirde Milanolu gibi biraz zaman geçirmek istiyorsanız sabah erken kalkıp bu parkta yürüyüş yapabilirsiniz. İçinizin açılacağını garanti edebilirim.

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Corso Buenos Aires

Milano’da fiyatlar biraz can yakıyor ne yazık ki ama cebinize hitap eden seçenekler de mevcut. Corso Buenos Aires ise bu seçeneklerin çoğunu içinde bulunduran oldukça geniş bir cadde. Çeşitli mağazalarla her türlü bütçeye hitap ediyor. Özellikle bir İtalyan kozmetik markası olan Kiko Milano uygun fiyatları ve kaliteli ürünleriyle mutlaka uğramanız gerekenlerden. Kıyafet için OVS ve ayakkabı için Gatsby de göz atmadan dönmeyin derim.

 

Brera ve Navigli

Maalesef zaman yetersizliğinden bu iki bölgeyi gezemedik o yüzden çok yorum yapamıyorum. Fakat okuduğum kadarıyla bu bölgeler cafe ve restoranlar bakımından oldukça zengin. Naviglikanal kenarında güzel manzara eşliğinde zaman geçirebileceğiniz bir bölge. Brera’da Pazar günleri kurulan bir antika pazarı varmış, zamanınız olursa belki ilginizi çekebilir.

 

Bonus : Como Gölü

Milano’nun benim için en huzurlu anları Como’da geçti. Hava güneşliyse tek yapmanız gereken manzaranın tadını çıkartmak olacak. Milano – Como arası Milan Centrale tren istasyonundan yaklaşık 45 dakika sürüyor. Biletlerinizi http://www.goeuro.com/ üzerinden alabilirsiniz. Bazı saatlerdeki biletler oldukça uygun. Biz 2 kişi için gidiş dönüş 36€ ödedik. İnternet üzerinden biletinizi alırsanız, bileti bastırmanıza gerek kalmıyor. Girişte ve trendeki kontrolde mailinize gelen e-bileti göstermeniz yeterli oluyor. Como San Giovanni istasyonunda inip info gişesinden haritanızı alabilirsiniz. Şehir merkezi istasyonuna yaklaşık 10 dk. Yürüme mesafesinde. Bu yürüyüşün sonunda sizi Volta Meydanı bekliyor. Meydanın ortasında pilin mucidi, fizikçi Allessandro Volta’nın bir heykeli mevcut. Como yaklaşık 3bin yıl önde mimarlığın doğduğu yer olarak biliniyor. Zaten çevredeki şato görünümlü evlerden bunu kendiniz de gözleyebilirsiniz. Bu şato evlerin en meşhurlarından biri Villa d’Este olarak geçiyor. Günümüzde otel olarak kullanılan bu ev 500 yıl önce inşa edilmiş. Alfred Hitchcock bazı filmlerinin hikâyelerini buradan bakınca görünen sisli göl manzarasından esinlenerek yazmış rivayete göre. Şahsen buraya gitme fırsatım olmadı ama sanırım içindeki cafesinde bi kahve içmek güzel olurdu. ölün orta kısmına ise uzun bir kordon tarzı iskele yapılmış ortasında ise 'Life Electric' isimli  modern tarzda yapılmış bir heykel var. Göl kenarından yürüyerek Como – Brunate Fünikülerine gidebilirsiniz. Bilet gidiş dönüş 5€, her 15 dakikada bir binebiliyorsunuz. Çıkarken manzara inanılmaz etkileyici. Yeşillikler arasından Como gölünü seyretmek oldukça zevkli. Brunate ise dar sokakları ve yine güzel binalarıyla sizi karşılıyor. Fünikülerden indiğiniz yerde manzaraya karşı birkaç cafe mevcut. Göl kıyısına tekrar indiğimizde ise Volta Müzesi, Savaş Anıtı şehirin daha içine doğru ise Como Katedral’ini gezebilirsiniz.

Katedral’in olduğu meydanda güzel birkaç restoran mevcut. Biz yemeğimizi burada yemeyi tercih ettik. Merkezin dar sokaklarında ise pek çok mağaza mevcut. Fakat bizim gibi pazar gününü seçerseniz gitmek için çoğu kapalı oluyor o yüzden hafta içibir gün tadını çıkararak dolaşmanızı tavsiye ederim.

                  

           Milano en sevdiğim İtalya şehri olamıyor belki ama yine de dah önceden okuduğum blogların bende yarattığı önyargıları tamamen yıktı. Cumartesi gidip pazartesi dönmek yetmedi bana mesela, bir kaç günümüz daha olsa İtalyan lezzetlerinin hepsini tatmadan, güzel kafelerinin tek tek tadını çıkarmadan dönmek istemezdim. Bu güzel, şık şehre en az 4 gün ayırmak lazım. Como'da ise mutlaka konaklamalı, göl kenarında huzurun dibine vurulmalı..

MILANO

bottom of page